İMAR AFFININ HUKUKİ BOYUTU
- İmar Affı Nedir?
Yapıların ilgili mevzuatlara (İmar ve Gecekondu Kanunu gibi) aykırı şekilde inşa edilmiş olması veya kullanılması, bu yapının “kaçak” olarak nitelendirilmesi sonucunu doğurur. İmar affı, 2981 sayılı kanun ile düzenlenmiş olup 31.12.2017 tarihinden önce kaçak şekilde yapılmış yapıların, kayıt altına alınması ve yapı kullanım izinlerinin verilebilmesi için çıkarılmıştır. En kısa tabiri ile kaçak yapılara, resmiyet kazandırılması işlemidir.
- Hangi Yapılar İmar Affı Kapsamında Değildir?
- Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar,
- Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar,
- 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. Maddesinde belirtilen istisnai alanlarda bulunan yapılar(“…Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.”)
- 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. Maddesi Hakkında;
Geçici Madde 16- (Ek: 11/5/2018-7143/16 md.)
“…Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir. Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.”
Zannımızca yıkım kararı alınmış yapıları yıkmamak, idari para cezalarını iptal etmek topluma imar barışı, bir fırsat-müjde olarak lanse edilse de yakın tarihli İzmir depreminde ne denli hatalı bir uygulama olduğu bir kez daha gözler önüne sermiştir. İmar barışlarının kaçak yapıları arttırdığı su götürmez bir gerçektir.
Ayakta dahi duramayan yapılara özellikle elektrik ve doğal gaz bağlantılarının yapılmasına olanak sağlanması, potansiyel riskleri daha da arttırmış meydana gelebilecek hasarları önü alınamaz bir boyuta ulaştırmıştır.
“…Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.”
Her ne kadar Yapı Kayıt Belgesi’nin yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olduğu düzenlenmiş olsa da ulusal ölçekte kentsel dönüşümün ne zamana kadar ve nasıl tamamlanacağı konusunda ne yazık ki somut adımlar bir türlü atılamamıştır. Geçici 16.maddede yer alan en çarpıcı nokta ise yapının depreme dayanıklılığı hususunun malikin sorumluluğuna bırakılmasıdır.
- İmar Affının Anayasaya Uygunluğu Meselesi;
T.C. Anayasası 56. maddesi uyarınca kişilerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının korunması devletin yükümlülükleri arasında yer almaktadır.Bu hakkın yerine getirilmesi için getirilen düzenlemelerle idareye denetim ve gözetim görevleri yüklemiş bulunmaktadır.Geçici 16. maddede yer alan düzenlemeler ise bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesine neden olacağından Anayasa’nın 56. madde hükmüne aykırı olduğu kanaatindeyiz.Vatandaşlarının can ve mal güvenliğini tesis etmek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli görevidir.
Depremlerde İdarenin Sorumluluğu;
Belediye, mülki idare amirleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yapıları denetleme görev ve yetkisi verilmiştir.Yapıların üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, depreme dayanıklılığının denetimi, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce verildiği, yapı tekniklerini, projelendirme esasları gibi konularda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmelidir.
Depremlerin önlenmesi mümkün olmasa da depremde meydana gelebilecek can ve mal kayıplarının önlenmesi mümkündür. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde nerelerde depremin olabileceği bilimsel çalışmalar doğrultusunda öngörülerek idarece gerekli önlemlerin alınmasıyla potansiyel kayıpların en aza indirilmesi mümkündür. Bir deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi yapının mevzuatlara aykırı yapıldığını ispatladığı takdirde idarenin hizmet kusuru doğacak ve idarenin zararı tazmin etmesi gerekecektir.Keza depremden sonra yürütülecek kamu hizmetlerindeki aksaklıklar sebebiyle de idarenin sorumluluğu gündeme gelebilir.
Stj. Av. Deniz Galip YAĞLI