MEŞRU MÜDAFAA (SAVUNMA)

Categories: Genel

MEŞRU MÜDAFAA (SAVUNMA)

Meşru müdafaa, yasal savunma veya meşru savunma; uğranılan bir saldırı karşısında saldırıyı durdurmak veya saldırının etkilerini azaltmak amacıyla, kişinin kendisini veya bir başkasını koruması için başka bir yolun olmaması durumlarında, saldırı ile orantılı bir şekilde işlenen fiildir.
Meşru savunma, gerek 765 sayılı Kanunun 49/2. maddesinde, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinde bir ‘Hukuka uygunluk nedeni’ olarak düzenlenmiştir.
765 sayılı TCK’nın 49/2. maddesindeki düzenleme;
“Gerek kendisinin, gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bâis olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Şeklinde olup, anılan düzenleme ile meşru savunmanın, kişinin kendisinin veya başkasının sadece nefsine veya ırzına yönelik saldırılarda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır. Uygulamada en geniş yorumla maddenin ‘diğer kişilik haklarına yönelik saldırılarda’ dahi uygulanabileceği kabul edilmiş ise de mal varlığına yönelik saldırıları önlemek maksadıyla işlenen fiiller bu kapsamda değerlendirilmemiştir.Buna karşılık,
5237 sayılı TCK’nın 25/1. maddesinde;
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Şeklinde daha geniş bir hükme yer verilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru müdafaanın kabulü için saldırının ‘Korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması’ yeterli görülmüştür.
Gerek öğretide gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCK’nın 49/2 ve 5237 sayılı TCK’nın 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.
Meşru savunmanın şartlarına ilişkin olarak 765 ve 5237 sayılı Kanunlar arasındaki en önemli fark, ‘Meşru savunma yoluyla korunan hakkın niteliğine’ ilişkindir. Bunun dışındaki şartlar açısından her iki düzenleme ile yerleşik uygulamalar arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır.
MEŞRU MÜDAFAANIN ŞARTLARI
Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.

b) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmamasıdır.

b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, ‘Sınırın aşılması’ söz konusu olabilmektedir.

Sınırın aşılması TCK’nın 27. maddesinde;

“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez”
şeklinde düzenlenmiştir.

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddesinin ikinci fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde “Beraat” kararı değil, indirimli ceza veya “Ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.

TCK’nın 27. maddesinin ikinci fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma içinsınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “Heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.

                                                                                                                                                       

                                                                                                                                                      Stj. Elanur AKSAKAL

Leave Comments

Ara