İş yerinde Corona Virüs olursam İş kazası olur mu?

Categories: Genel

Koronavirüs Türkiye’de de görüldü. Çalışan herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Koronavirüs iş kazası olarak değerlendirilecek mi? İşyerlerinde alınacak önlemlerin işverenler açısından en önemli noktası hakkında en önemli bilgileri Sancak Hukuk Bürosu tarafından cevaplandırıldı. İşte İş yerinde Corona Virüs olursam İş kazası olur mu? sorusunun cevabı ve yapılması gerekenler…

COVİD-19  VE  İŞ KAZASI

İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında, Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve birçok ülkeyi hızla etkileyerek tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgını Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Küresel Salgın/Pandemi” ilan edilmiştir.

Dünyada eş zamanlı olarak hızla yayılan, çok fazla sayıda insanı tehdit eden, insandan insana kolayca bulaşarak solunum yolu hastalığına neden olan Covid-19 salgınında ülkemizde ilk vakaya 11 Mart 2020’de rastlanılmıştır. Salgının gerek dünyada gerekse ülkemizde yaygınlaşmasıyla çalışma hayatı da olumsuz etkilenmiştir. Virüse yakalanarak hayatını kaybeden iş yeri çalışanlarının sayısı günden güne artmaktadır.

Gelinen aşamada herhangi bir iş yeri çalışanına, sağlık kuruluşları tarafından Covid-19 tanısı konulmasının hukuken iş kazası olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusu gündeme gelmektedir.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. Maddesine göre İş Kazası;

“a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır.” şeklinde tanımlanmıştır.

COVİD-19 virüsünün henüz çok yeni olması dolayısıyla güncel hukukta bu konu hakkında bir kabul ya da emsal karar henüz bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay 21. Hukuk Dairesi de 15.04.2019 tarih ve 2018/5018 E. Ve 2019/2931 K. sayılı kararında, WHO tarafından 2009 yılında Covid-19 salgınına benzer şekilde pandemik hastalık ilan edilen domuz gribi nedeniyle meydana gelen ölümün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiğine karar vermiştir. Söz konusu kararda;

“…Yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı” olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır. Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir. (HGK 2009/21-400 Esas,432 Karar) Somut olayda, TIR şoförü olan davacı murisinin 26.11.2009 tarihinde davalı işveren tarafından Ukrayna’ya sefere gönderildiği,11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı, Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu takdirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağının bildirildiği, buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.” şeklinde belirtilmiştir.

COVİD-19 tanısının da bu kapsamda iş kazası olarak değerlendirilebileceği açıktır. İş kazası olarak değerlendirilebilen söz konusu salgınla ilgili olarak işverenin tazmin sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için; 5510 sayılı kanundaki tanıma uygun olarak iş kazası şeklinde nitelendirilebilecek bir olayın olması, işverenin kusurlu olması, olay sonucunda bedensel veya ruhsal bir zararın ya da ölümün ortaya çıkması ve uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir.

Sigortalıyı bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay ile işverenin eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması işverenin sorumluluğunun temel öğesidir. Dolayısıyla COVİD-19 nedeniyle işverenin sorumluluğuna gidilebilmesi için virüsün, işverenin işinin görülmesi esnasında veya iş yerinde bulaşması gerekmektedir. Hastalığın kuluçka süresi de dikkate alındığında, hastalığın ne zaman, nerede, kimden ve ne koşulda bulaştığının tespiti kolay olmayacaktır. İşçinin aynı evde ve sosyal çevrede bulunduğu kişilerin kendisinden önce hastalanıp hastalanmadığı, iş yerinde aynı birimde çalışan iş arkadaşlarının tamamının veya büyük bir çoğunluğunun aynı tarihlerde hastalanıp hastalanmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Her bir somut olay kendi özelinde değerlendirilerek illiyet bağının tespiti gerekmektedir.

İşverenin sorumluluğunun diğer bir unsuru da işverenin kusurlu olmasıdır. 6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu’nun işverenin yükümlülüğü başlıklı 4. Maddesinde; “İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.

ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.

d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.”

İşverenin salgınla ilgili olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu, iş yeri hekimi ve İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanıyla durum değerlendirmeleri yapması, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı’nın duyuru ve önerilerini dikkatle izlemesi, Çalışma Bakanlığı’nın iş yerlerinde virüs nedeniyle alınabilecek tedbirlerle ilgili açıklamaları doğrultusunda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yükümlülüklerini gözden geçirerek gerekli önlemleri almasında fayda vardır.

İşverenin tüm tedbirleri aldığını ve buna rağmen hastalığın iş yeri çalışanına bulaştığını veya hastalığın çalışana bulaşması ile yapılan iş arasında bir illiyet bağının olmadığını ispat etmesi halinde sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Çalışan, işin ifası sırasında kendisinden beklenen en temel özeni göstermemiş ise onun bu davranışı da işverenin sorumluluğunu ortadan kaldıracaktır. Çalışanın kusurlu davranışının illiyet bağını tam kesmediği halde ise ortak neden-sonuç ilişkisinden bahsedilerek birlikte kusur ve tazminat indirimi de bir olasılık olarak gündeme gelebilecektir. Üçüncü şahsın ağır kusuru illiyet bağını kesebilecek yoğunlukta ise yine işverenin sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Zira bu durumda işverenin işletme tehlikelerine karşı önlem alma borcu geri plana itilmekte ve üçüncü şahsın ağır kusuru zararı doğuran sebep olmaktadır.

İş yeri çalışanının korona virüse yakalanmasında işverenin kusurunun bulunması halinde ise çalışan, işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açılabilecektir. Virüsün iş yerinde olduğu kadar iş yeri dışında bulaşması da ihtimal dahilinde olduğundan işverenin kusurunun ispat edilmesi kolay değildir. İşverene karşı açılacak davalarda çalışanın, işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığını ve bu nedenle hastalığa yakalandığını ispat etmesi gerekmektedir. Özellikle iş kazaları yönünden, işçiden tam bir ispatta bulunması beklenemeyeceğinden, yakalanan hastalığın işveren tarafından alınmayan tedbirlerden kaynaklandığının yaklaşık bir ispatla ortaya konulmasının yeterli olacağı kabul edilmelidir.

Eğer hizmet akdiyle çalışan sigortalı iş kazası nedeniyle vefat etmiş ise, sigortalının yakınları işverenden maddi tazminat niteliğinde cenaze gideri, tedavi gideri, destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talep edebilmekte, Sosyal Güvenlik Kurumundan ise yine maddi tazminat niteliğinde aylık ve gelirler, cenaze ödeneği ve tedavi gideri alabilmektedir. Vefat eden çalışanın mirasçıları, çalışanın 4857 sayılı İş Kanunu’ndan doğan ihbar tazminatı dışındaki alacaklarını da işverenden talep etme hakkına sahiptir. Şayet işveren bu ödemeleri yapmazsa mirasçıların tümü ödenmeyen işçilik alacakları için işverene dava açabilecektir.

Ayrıca işverenin, 4857 sayılı iş Kanunu dışında, ölen çalışanın Türk Borçlar Kanunu’nda sayılan yakınlarına ölüm tazminatı ödemesi de yapması gerekmektedir. İşveren tarafından ödenecek olan bu alacaklar yanında ölen çalışanın yakınları, şartları oluştuğu takdirde Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan cenaze ödeneği alabileceklerdir.

Leave Comments

Ara